Geçmişten Günümüze Kahve
Kahve yaşadığımız toplumda kökenleri oldukça eskiye dayanan bir kültürdür. 1517 Osmanlı İmparatorluğu döneminde Yemen valisi Özdemir Paşa’nın Yemen’den getirdiği kahve çekirdeklerini Kanuni Sultan Süleyman’a sunması ile kahve ilk kez saraya girer. Kısa sürede itibar edinir saray görevlerine “Kahvecibaşı” adında bir rütbe dahi eklenir. (Kahvenin Hikayesi, Coffeemania). Kahve bu şekilde Osmanlı’dan günümüze kadar gelmiş, hayatımızın önemli bir parçası ve günlük rutinimiz olmayı başarmıştır. Öyle ki toplumumuz tarafından diğer içeceklere göre daha yüceleştirilmiştir. Yemeklerden, kahvaltılardan sonra tüketilmesi dışında özel günlerde (kız isteme merasimleri) gelen misafire, dostlara ve komşulara sunulan önemli bir içecektir. “Bir fincan kahvenin 40 yıl hatrı vardır” sözü de buna bir örnektir. Toplumumuzda gelen misafire verilen değeri göstermek için misafire kahve ikram edilir.
Türkiye 2003 yılında Starbucks ile beraber yeni bir kahve kültürü ve yeni kahve alışkanlıklarıyla tanışır. Latteler, mochalar, macchiatolar bu dönemde hayatımıza girer. Upuzun kuyruklara, dar masalarla ve karton bardaklara rağmen insanlar kahveleri için Starbucks’ta saatlerce sırada beklerler. Bu kadar talep karşısında Starbucks her yıl onlarca şubesini Türkiye’nin farklı kentlerinde açtı. Zamanla rakiplerini geçerek (Gloria Jeans, Caribou, Tchibiou vb.) Türkiye’de büyük bir pazara sahip olan bu ikinci nesil akım Türk insanının kahve kültürünü de değiştirmiş gibi gözüküyor. Şimdilerde büyük şehirlerde “Starbucks Reserve” adında açtıkları yeni konsept kahvecilerinin açılma nedenlerinin ise yaklaşık 2-3 senedir İstanbul’da başlayıp diğer şehirlerde de hızla açılan 3.nesil kahvecilerle olan rekabetten dolayı olduğunu mağzaların konseptlerinden anlayabiliriz.
3. Nesil Kahveciler kimlerdir?
3. nesil kahve kavramı nam-ı değer 3rd wave coffee shoplar ilk defa Trish Rothgeb adındaki Amerikalı bir kadın barista tarafından 2002’de yazılan “The Flamekeeper” adlı bir makalede kullanılmıştır. Bu akımı nitelikli kahvecilik diye özetleyebiliriz. Yani kahvenin mikro kavurma ile kavrulup, kavrulan kahvenin yetkin kişilerce hazırlanıp tüketiciye sunduğu yeni bir akım. Ayrıca bu akım tüketicinin kahve çekirdeğinin sahip olduğu aromaları , çekirdek tiplerini ve yetiştirildiği bölgeye kadar her türlü bilgiye ulaşabilmesini mümkün kılar. Tüketicinin (araştırma projemin anketine katılanlara göre) tanımıyla ise; “Sosyalleşme - Gençlik - Enerji -Müzik- Ahşap Masa - Dans - Swarm - Follow - Ağızda gevelenen yabancı kelimeler - karton bardak- loş ışık.” (Üniversite Öğrencisi, Kadın) , “Normal kafelerden farklı, diğer kahvelerden tarz. Entel dantel yerler.” (Üniversite Öğrencisi, Erkek) veya “Kesinlikle statü ifade ediyor, arkadaşlarımla gidiyorum.” (Üniversite Öğrencisi, Kadın) şeklinde algılar yaratan mekanlar. İçten tuğla duvarları, ahşap masaları ve sakallı-kaslı baristaları ile tüketicinin dikkatini çeken bu mekanlar toplumda oluşturdukları bu algı ile insanlarda bir takım aidiyet kavramlarını oluşturmayı tetikliyor.
Türk Kahvesi’nde 3rd Wave’e
Rosenau, ‘Post-Modern birey, parçalanmış bir kimliğe karşılık gelir’ der. Kendi temelsizliği üzerine temellendirilen bu özne, ayrık bir kişiliğe ve parçalanmış kimliğe sahip bir “persona” dır. Postmodern özne, paradoksal bir anlam içinde, hem özgürdür hem de özgür değildir: Özgürdür, çünkü olumsal güçler öbeği tarafından belirlenmiş ve biçimlendirilmiştir; özgür değildir, çünkü Adorno’nun söylediği gibi “kendini ‘Ben’ olarak ortaya koyan şey gerçekte bir ön yargıdır.” (Baudrillard, Consumer Society, 1997).
Tüketim kültürü tarafından varedilen bu eyleyen özne; tükettiğinin kendisine bir prestij kazandırdığına inanır. Kendini diğerlerinden ayırdığını düşündüğü bu eylem sayesinde tüketim toplumunun bir parçası olur. Sosyal ilişkilerden uzaklaşan bu birey metasal ilişkiye yönelir. Sahip olduğu sosyal ve kültürel sermaye yerine satın aldığı malları ve hizmetleri sergileyerek toplumda var olmayı ister.
Toplum tarafından kabul görebilme, sosyal çevrede varolma isteği ve popüler bir kimlik oluşturmak isteyen birey tüketim kültürünün dayatmalarına isteyerek ve severek maruz kalır. Bu post-modern tüketici anında tatmin isteyen, anlık mutluluk peşinde koşan ve sorgulamadan tüketen birey her şeyde olduğu gibi kahve tüketiminde de aynı tavrı sergiler. Kahveyi gündelik ihtiyaçları gibi görüp hızla tüketmeye başlarlar. Sabah kahve içmeden uyanamayan, raporunu kahvesiz yazamayan veya dersi kahvesiz dinleyemeyen bireyin fizyolojik olarak ihtiyacı olmayan kahveyi ihtiyacıymış gibi görüp, tüketimlerini bu yöne kaydırmaları tamamen tüketim kültürünün oluşturdğu bir algıdır. Gerçek ihtiyaçlar ile sahte ihtiyaçlar arasındaki ayrımın ortadan kalktığı tüketim toplumunda birey, tüketim mallarını satın almanın ve bunları sergilemenin toplumsal bir ayrıcalık ve prestij getirdiğine inanır (Baudrillard, Consumer Society, 1997).
Yaklaşık son 3 senedir ülkemizde hızla popüler olan bu akımın, küçücük dükkanlara rağmen dolup taşması ve bununla beraber kahve festivallerinin bir anda ortaya çıkmasıyla insanların bu konudaki algılarını öğrenmek istedim. Yaptığım araştırmada insanların gerçekten kahve sevip, öğrenmeye açık olan bu akım için mi bu nitelikli kahvecileri tercih ettiklerini yoksa tamamen çevresel faktörler ve aidiyet için mi gittiklerini merak ederek anket sorularımı bu çerçevede oluşturdum. Araştırmamı İzmir’in 3 farklı semtinde 10 farklı 3.nesil kahvecide rastgele örneklem alma ile 77 kişi ile görüşerek, anket yaptım. Katılımcılara sormuş olduğum soruları onların bu akım hakkındaki algı ve tutumlarını öğrenmeye yönelik hazırladım.
Sorularımın arasındaki; “3.nesil kahvecilerden haberdar mısınız?” sorusuna herhangi bir 3. Nesil kahvecide oturan 19 kişi hayır cevabını verdi. Bu kişiler arasında sıklıkla 3.nesili tercih edenler de var. Geri kalan 58 kişi net ve doğru bilgilere sahip olmasalar da 3. Nesil kahveci adını duyduklarını onayladılar. (bkz. Grafik 1)
Grafik 1: Katılımcıların 3. Nesil Kahvecilerden haberdar olmaları
Bir diğer soruda ise niçin bu kahvecileri tercih ettiklerini sordum. 47 kişi atmosferinden dolayı bu mekanları tercih ettiklerini söyledi. 12 kişi ise bu kahvecilere hem kahve sevdikleri hem de mekanın atmosferini beğendikleri için tercih ettiklerini belirttiler. (bkz. Grafik 2) Mekanın duvarları, masaları, müzikleri hatta fincanları bazı insanlara kahveden daha çekici geliyor. Açık uçlu bu soruya verilen bazı cevaplar şöyle;
-Daha butik olduğu için, kahve güzel, fincan güzel. Daha estetik ve daha spesifik. Müzikleri de güzel.
-Güzel müzik ile kaliteli çevre.
- 3. Nesil kahvenin ne olduğunu şuan öğrendim, mekanı sevdiğim için gidiyorum.
-Sosyalleşme amaçlı mekanlar.
Grafik 2: Katılımcıların 3. Nesil kahvecileri tercih etme nedenleri
Dünyada çapında 2. en çok ticareti yapılan ürün olan kahve her zaman tüketim kültürünün tüketiciye sunduğu önemli bir metadır. Mcdonaldlaşmadan* uzaklaşmış olan bu yeni butik akım öğrenmeye ve öğretmeye açık olup tüketiciye daha deneyimsel tadlar sunar. Bireysel damak tadına hitap eden ve standartlaşmış kahvelerden uzak bu akım farklı kahve çekirdekleri ve ilkel demleme yöntemleriyle insanları makina kahvesinden uzaklaştırıp ve yeni yöntemler sayesinde bireylerin dikkatini kendi üzerlerine çekmişlerdir. Çok yeni olmasına rağmen dolup taşması bu kahvecilerin gerçekten de amaçlarına ulaştıklarının kanıtıdır. Fakat bu yeni akım Türklerin kahve kültüründen de oldukça uzaktır. Yüzyıllardır süre gelen Türk kahvesinin tek bir demleme yöntemiyle günümüze kadar gelmiş olması insanları alışkanlıklarından çok da uzaklaşamamasına neden olmuştur. Katılımcıların çoğunluğu evlerinde sadece Türk kahvesi tüketen ve gittikleri 3. nesil kahvecilerde ise alışkın oldukları tadları arayıp, yeni tadlara pek de açık olmadıklarını göstermişlerdir. Aslında bu durum gösteriyor ki, alışkanlıklarından uzaklaşamayan insanlar farklı konsept ve farklı bir atmosfer aramakta. Yani istiyorlar ki alışkanlıkları değişmesin aynı zamanda moda olan farklı ortamın içinde de kendilerini sergileyebilsinler. 3.nesil ile gerçekten ilgili olan katılımcılar ise evlerine farklı kahve çekirdekleri alıp, kahvelerini kendi damak tadlarına göre çektiklerini ve demlediklerini söylediler. Fakat deneysel yeni nesille ilgili olan kişilerin sayısı diğerlerine oranla daha az. Bu mekanları atmosferinden dolayı tercih edenler katılımcıların %60’ını oluşturmaktadır, bu katılımcılar sosyal çevrelerinin 3. Nesil kahveciler tercih etmesinden dolayı geldiklerini belirttiler. Kısacası kabul görme isteğinden kaynaklanan bu durum Bourdieu’un habitus kavramına bir atıfta bulunur. Habitus en temelde, dışsal toplumsal yapıların içselleştirilmesiyle ortaya çıkar. Herhangi bir çevre veya toplumsal formasyon içindeki varlık koşulları pratiği biçimlendiren habitus’u üretir. Pratikler habitus tarafından biçimlendirildiği gibi nesnel yapıları da yeniden üretirler. (Bourdieu, 1992) Kısacası evinde kültürel mirasına dayanan Türk kahvesini tüketen birey, sosyal çevresinde varolmak için gittiği bu mekanlarda tüketiğinin dışında tüketilmesi istenileni tükettiğinde bu habitusta aidiyet oluşturduğunu düşünür. Sosyal çevresinden aldığı bu eylemleri birey zamanla içselleştirir ve bu eylemlere devam eder. Aynen 3.nesil kahve akımından habersiz olan ve bu akımı öğrenmeye merakı olmasa da sosyal çevresi ile uyumunu bozmak istemeyen insanlar gibi.
Yazar: Ekin Dorak
--
*McDonaldlaşma: G.Ritzer’in McDonald’s restoranlarını referans alarak, küreselleşen toplumu yorumlamak için dört temel prensipten oluşturduğu sosyolojik konsept.
--
Bu makale yazarın izniyle blog sitesinde paylaşılmıştır .
Telif haklarına sahiptir ve tüm hakları gizlidir. İzinsiz kullanılamaz ve çoğaltılamaz. .
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder