Öne Çıkan Yayın

Theory of Quantum

Quantum theory is the theoretical basis of modern physics that explains the nature and behavior of matter and energy on the atomic and s...

28 Şub 2017

Tüketim Kültürünün Kahve İle Oluşturduğu Yeni Alan: 3. Nesil Kahveciler



 Geçmişten Günümüze Kahve
  
     Kahve yaşadığımız toplumda kökenleri oldukça eskiye dayanan bir kültürdür. 1517 Osmanlı İmparatorluğu döneminde Yemen valisi Özdemir Paşa’nın Yemen’den getirdiği kahve çekirdeklerini Kanuni Sultan Süleyman’a sunması ile kahve ilk kez saraya girer. Kısa sürede itibar edinir saray görevlerine “Kahvecibaşı” adında bir rütbe dahi eklenir. (Kahvenin Hikayesi, Coffeemania). Kahve bu şekilde Osmanlı’dan günümüze kadar gelmiş, hayatımızın önemli bir parçası ve günlük rutinimiz olmayı başarmıştır. Öyle ki toplumumuz tarafından diğer içeceklere göre daha yüceleştirilmiştir. Yemeklerden, kahvaltılardan sonra tüketilmesi dışında özel günlerde (kız isteme merasimleri) gelen misafire, dostlara ve komşulara sunulan önemli bir içecektir. “Bir fincan kahvenin 40 yıl hatrı vardır” sözü de buna bir örnektir. Toplumumuzda gelen misafire verilen değeri göstermek için misafire kahve ikram edilir.
    
      Türkiye 2003 yılında Starbucks ile beraber yeni bir kahve kültürü ve yeni kahve alışkanlıklarıyla tanışır. Latteler, mochalar, macchiatolar bu dönemde hayatımıza girer. Upuzun kuyruklara, dar masalarla ve karton bardaklara rağmen insanlar kahveleri için Starbucks’ta saatlerce sırada beklerler. Bu kadar talep karşısında Starbucks her yıl onlarca şubesini Türkiye’nin farklı kentlerinde açtı. Zamanla rakiplerini geçerek (Gloria Jeans, Caribou, Tchibiou vb.) Türkiye’de büyük bir pazara sahip olan bu ikinci nesil akım Türk insanının kahve kültürünü de değiştirmiş gibi gözüküyor. Şimdilerde büyük şehirlerde “Starbucks Reserve” adında açtıkları yeni konsept kahvecilerinin açılma nedenlerinin ise yaklaşık 2-3 senedir İstanbul’da başlayıp diğer şehirlerde de hızla açılan 3.nesil kahvecilerle olan rekabetten dolayı olduğunu mağzaların konseptlerinden anlayabiliriz.

3. Nesil Kahveciler kimlerdir?
   
     3. nesil kahve kavramı nam-ı değer 3rd wave coffee shoplar ilk defa Trish Rothgeb adındaki Amerikalı bir kadın barista tarafından 2002’de yazılan “The Flamekeeper” adlı bir makalede kullanılmıştır. Bu akımı nitelikli kahvecilik diye özetleyebiliriz. Yani kahvenin mikro kavurma ile kavrulup, kavrulan kahvenin yetkin kişilerce hazırlanıp tüketiciye sunduğu yeni bir akım. Ayrıca bu akım tüketicinin kahve çekirdeğinin sahip olduğu aromaları , çekirdek tiplerini ve yetiştirildiği bölgeye kadar her türlü bilgiye ulaşabilmesini mümkün kılar. Tüketicinin (araştırma projemin anketine katılanlara göre) tanımıyla ise; “Sosyalleşme - Gençlik - Enerji -Müzik- Ahşap Masa - Dans - Swarm - Follow - Ağızda gevelenen yabancı kelimeler - karton bardak- loş ışık.” (Üniversite Öğrencisi, Kadın) , “Normal kafelerden farklı, diğer kahvelerden tarz. Entel dantel yerler.” (Üniversite Öğrencisi, Erkek) veya “Kesinlikle statü ifade ediyor, arkadaşlarımla gidiyorum.” (Üniversite Öğrencisi, Kadın) şeklinde algılar yaratan mekanlar. İçten tuğla duvarları, ahşap masaları ve sakallı-kaslı baristaları ile tüketicinin dikkatini çeken bu mekanlar toplumda oluşturdukları bu algı ile insanlarda bir takım aidiyet kavramlarını oluşturmayı  tetikliyor.

Türk Kahvesi’nde 3rd Wave’e

       Rosenau, ‘Post-Modern birey, parçalanmış bir kimliğe karşılık gelir’ der. Kendi temelsizliği üzerine temellendirilen bu özne, ayrık bir kişiliğe ve parçalanmış kimliğe sahip bir “persona” dır. Postmodern özne, paradoksal bir anlam içinde, hem özgürdür hem de özgür değildir: Özgürdür, çünkü olumsal güçler öbeği tarafından belirlenmiş ve biçimlendirilmiştir; özgür değildir, çünkü Adorno’nun söylediği gibi “kendini ‘Ben’ olarak ortaya koyan şey gerçekte bir ön yargıdır.” (Baudrillard, Consumer Society, 1997).
   
      Tüketim kültürü tarafından varedilen bu eyleyen özne; tükettiğinin kendisine bir prestij kazandırdığına inanır. Kendini diğerlerinden ayırdığını düşündüğü bu eylem sayesinde tüketim toplumunun bir parçası olur. Sosyal ilişkilerden uzaklaşan bu birey metasal ilişkiye yönelir. Sahip olduğu sosyal ve  kültürel sermaye yerine satın aldığı malları ve hizmetleri sergileyerek toplumda var olmayı ister. 
     
      Toplum tarafından kabul görebilme, sosyal çevrede varolma isteği ve popüler bir kimlik oluşturmak isteyen birey tüketim kültürünün dayatmalarına isteyerek ve severek maruz kalır. Bu post-modern tüketici anında tatmin isteyen, anlık mutluluk peşinde koşan ve sorgulamadan tüketen birey her şeyde olduğu gibi kahve tüketiminde de aynı tavrı sergiler. Kahveyi gündelik ihtiyaçları gibi görüp hızla tüketmeye başlarlar.  Sabah kahve içmeden uyanamayan, raporunu kahvesiz yazamayan veya dersi kahvesiz dinleyemeyen bireyin fizyolojik olarak ihtiyacı olmayan kahveyi ihtiyacıymış  gibi görüp, tüketimlerini bu yöne kaydırmaları tamamen tüketim kültürünün oluşturdğu bir algıdır. Gerçek ihtiyaçlar ile sahte ihtiyaçlar arasındaki ayrımın ortadan kalktığı tüketim toplumunda birey, tüketim mallarını satın almanın ve bunları sergilemenin toplumsal bir ayrıcalık ve prestij getirdiğine inanır (Baudrillard, Consumer Society, 1997).
  
        Yaklaşık son 3 senedir ülkemizde hızla popüler olan bu akımın, küçücük dükkanlara rağmen dolup taşması ve bununla beraber kahve festivallerinin bir anda ortaya çıkmasıyla insanların bu konudaki algılarını öğrenmek istedim. Yaptığım araştırmada insanların gerçekten kahve sevip, öğrenmeye açık olan bu akım için mi bu nitelikli kahvecileri tercih ettiklerini yoksa tamamen çevresel faktörler ve aidiyet için mi gittiklerini merak ederek anket sorularımı bu çerçevede oluşturdum. Araştırmamı İzmir’in 3 farklı semtinde 10 farklı 3.nesil kahvecide rastgele örneklem alma ile 77 kişi ile görüşerek, anket yaptım. Katılımcılara sormuş olduğum soruları onların bu akım hakkındaki algı ve tutumlarını öğrenmeye yönelik hazırladım.
   
    Sorularımın arasındaki; “3.nesil kahvecilerden haberdar mısınız?” sorusuna herhangi bir 3. Nesil kahvecide oturan 19 kişi hayır cevabını verdi. Bu kişiler arasında sıklıkla 3.nesili tercih edenler de var. Geri kalan 58 kişi net ve doğru bilgilere sahip olmasalar da 3. Nesil kahveci adını duyduklarını onayladılar. (bkz. Grafik 1)

Grafik 1: Katılımcıların 3. Nesil Kahvecilerden haberdar olmaları
      Bir diğer soruda ise niçin bu kahvecileri tercih ettiklerini sordum. 47 kişi atmosferinden dolayı bu mekanları tercih ettiklerini söyledi. 12 kişi ise bu kahvecilere hem kahve sevdikleri hem de mekanın atmosferini beğendikleri için tercih ettiklerini belirttiler. (bkz. Grafik 2)  Mekanın duvarları, masaları, müzikleri hatta fincanları bazı insanlara kahveden daha çekici geliyor. Açık uçlu bu soruya verilen bazı cevaplar şöyle;
-Daha butik olduğu için, kahve güzel, fincan güzel. Daha estetik ve daha spesifik. Müzikleri de güzel.
-Güzel müzik ile kaliteli çevre.

- 3. Nesil kahvenin ne olduğunu şuan öğrendim, mekanı sevdiğim için gidiyorum.

-Sosyalleşme amaçlı mekanlar.

Grafik 2: Katılımcıların 3. Nesil kahvecileri tercih etme nedenleri

      Dünyada çapında 2. en çok ticareti yapılan ürün olan kahve her zaman tüketim kültürünün tüketiciye sunduğu önemli bir metadır. Mcdonaldlaşmadan* uzaklaşmış olan bu yeni butik akım öğrenmeye ve öğretmeye açık olup tüketiciye daha deneyimsel tadlar sunar. Bireysel damak tadına hitap eden ve standartlaşmış kahvelerden uzak bu akım farklı kahve çekirdekleri ve ilkel demleme yöntemleriyle insanları makina kahvesinden uzaklaştırıp ve yeni yöntemler sayesinde bireylerin dikkatini kendi üzerlerine çekmişlerdir. Çok yeni olmasına rağmen dolup taşması bu kahvecilerin gerçekten de amaçlarına ulaştıklarının kanıtıdır. Fakat bu yeni akım Türklerin kahve kültüründen de oldukça uzaktır. Yüzyıllardır süre gelen Türk kahvesinin tek bir demleme yöntemiyle günümüze kadar gelmiş olması insanları alışkanlıklarından çok da uzaklaşamamasına neden olmuştur. Katılımcıların çoğunluğu evlerinde sadece Türk kahvesi tüketen ve gittikleri 3. nesil kahvecilerde ise alışkın oldukları tadları arayıp, yeni tadlara pek de açık olmadıklarını göstermişlerdir. Aslında bu durum gösteriyor ki, alışkanlıklarından uzaklaşamayan insanlar farklı konsept ve farklı bir atmosfer aramakta. Yani istiyorlar ki alışkanlıkları değişmesin aynı zamanda moda olan farklı ortamın içinde de kendilerini sergileyebilsinler. 3.nesil ile gerçekten ilgili olan katılımcılar ise evlerine farklı kahve çekirdekleri alıp,  kahvelerini kendi damak tadlarına göre çektiklerini ve demlediklerini söylediler. Fakat deneysel yeni nesille ilgili olan kişilerin sayısı diğerlerine oranla daha az. Bu mekanları atmosferinden dolayı tercih edenler katılımcıların %60’ını oluşturmaktadır, bu katılımcılar sosyal çevrelerinin 3. Nesil kahveciler tercih etmesinden dolayı geldiklerini belirttiler. Kısacası kabul görme isteğinden kaynaklanan bu durum Bourdieu’un habitus kavramına bir atıfta bulunur. Habitus en temelde, dışsal toplumsal yapıların içselleştirilmesiyle ortaya çıkar. Herhangi bir çevre veya toplumsal formasyon içindeki varlık koşulları pratiği biçimlendiren habitus’u üretir. Pratikler habitus tarafından biçimlendirildiği gibi nesnel yapıları da yeniden üretirler. (Bourdieu, 1992) Kısacası evinde kültürel mirasına dayanan Türk kahvesini tüketen birey, sosyal çevresinde varolmak için gittiği bu mekanlarda tüketiğinin dışında tüketilmesi istenileni tükettiğinde bu habitusta aidiyet oluşturduğunu düşünür.  Sosyal çevresinden aldığı bu eylemleri birey zamanla içselleştirir ve bu eylemlere devam eder. Aynen 3.nesil kahve akımından habersiz olan ve bu akımı öğrenmeye merakı olmasa da  sosyal çevresi ile uyumunu bozmak istemeyen insanlar gibi.

                                                                                                  Yazar: Ekin Dorak
                                                                         --

*McDonaldlaşma: G.Ritzer’in McDonald’s restoranlarını referans alarak, küreselleşen toplumu yorumlamak için dört temel prensipten oluşturduğu sosyolojik konsept.

                                                                         --                         

                                      Bu makale yazarın izniyle blog sitesinde paylaşılmıştır .
Telif haklarına sahiptir ve tüm hakları gizlidir. İzinsiz kullanılamaz ve çoğaltılamaz. .

Kişisel Kazanım - Gezi

FERNWEH.
     Kendisi Almanca bir sözcük olup kelime anlamı daha önce bulunmadığın, uzak yerleri özlemek. Bu kelimeyle geç tanıştım, sizle de tanıştırmak istedim. Tek bir sözcük, yüzlerce his.
     Üzerinde yaşadığınız dünyayı  merak ettiğiniz oluyor mu? Yedi kıta, beş okyanus, onlarca ülke, yüzlerce şehir, milyonlarca insan.
     Ben meraktan ölüyorum. Ah bu merak duygusu yok mu? Her şey o merakla başladı. Dünyayı çok merak ediyordum. Gitmek istiyordum. Daha önce gitmediğim şehirlerin sokaklarında özgürce dolaşmak, kaybolmak, yeni kültürler öğrenmek, farklı milletlerden arkadaşlar edinmek, adını bilmediğim şeyleri yiyip içmek ve daha bir sürü şey. Başlarda her şey zor gibi göründü. Yapılması gerekenler belliydi: pasaport çıkart – aileyi ikna et – para biriktir – yola çık. İşe en sevdiğim kısımla başladım: HAYAL ETMEK. Evet, bu en sevdiğim kısım. Çünkü eğer hayal edebiliyorsanız, gerçekleştirebilirseniz de. Size kendi hayallerimi gerçekleştirme hikâyemden bahsetmek istiyorum.
     Gitmek istediğim pek çok ülke vardı. Yaşamak istediğim türlü türlü macera. Tabii ki her şeye pembe gözlükle de bakmıyordum. Yaşayacağım aksilikler, kötü sürprizler elbette olacaktı. Ama o kısım bile bana eğlenceli geliyordu, hayal ederken gülümsüyordum. Aileme ‘’ ben yurt dışına çıkmak istiyorum, part- time işe girip paramı biriktireceğim, size yük olmayacağım’’ dedim. Tamam dediler. Yaklaşık 10 ay boyunca garsonluk yaptım. Paramı biriktirdim.
     Aslında amacım ‘’interrail’’ yapmak idi. Interrail nedir, kısaca bahsedeyim. Çünkü birazdan interrail hakkında bolca konuşacağım. Interrail, Avrupa kıtasında yer alan 30 ülkede geçerli olan ve süre çeşitliliği gösteren ekonomik bir tren bileti. İstediğiniz tren biletini aldıktan sonra istediğiniz ülkeye gidip, istediğiniz ülkede inip, başka bir ülkeye gidebiliyorsunuz. Bu süreçte nereye gideceğiniz, nerede ineceğiniz, nerede kalacağınız, ne yiyeceğiniz vs. size kalmış. Interrail sadece bir tren bileti. Yeme- içme ve barınma kısımlarını sizin ayarlamanız gerekiyor. Rotanızı belirledikten sonra ucuz hostellerden erken rezervasyon yapabilir veya couchsurfing olayından yararlanabilirsiniz.
     Benim hikayeme dönecek olursak, paramı biriktirdikten sonra gidecek kimseyi bulamadım. Kız olduğum için ailem tek başına gitme, bir arkadaş bul dedi. Bulamadığım için yavaş yavaş paramı harcamaya başladım. Interrail umutlarım tükenmişti. Daha sonra yurt dışı turlarına bakmaya başladım. En azından ailemin izin vereceği bir yoldu bu. Aylarca sürdürdüğüm yurt dışına gitme fikrimle başlarının etiğini yediğim yakın arkadaşlarımdan Buket de tur fikrine sıcak baktı ve biz Benelüks –Paris turuna gittik. Bir haftalık olan bu tur sırasıyla Lüksemburg, Paris, Brüksel, Brugge, Amsterdam şehirlerini kapsıyordu. Yurt dışına gidince – turla da olsa- heyecandan delirdim. Mümkün olduğunca ekstra turlardan kaçınıp şehirlerde özgürce gezmeye çalıştım. Elimde harita Paris metrolarında koşturdum. Disneyland’e gittim ve ‘’ölmeden önce yapılması gerekenler’’ listemde olan rollercoaster’a bindim. Harikaydı! Brugge şehrine aşık oldum, kanallarında dolaştım, şehirde meşhur olan soslu midyelerden yedim. Masal gibi bir şehir olduğunu söylemeliyim.  En çok gitmek istediğim şehir Amsterdam’dı. The Fault In Our Stars filminden çok etkilenmiştim ve o filmden sonra Amsterdam aklımdan hiç çıkmadı. Ne şanslıydım ki doğum günümü Amsterdam’da geçirdim. Hatta hayatımda gittiğim ilk starbucks Amsterdam’dakiydi (evet doğru okudunuz).
      Velhasıl ben gittiğim şehirlere doyamadım, dönmek istemedim, döndüğümde ise bir haftalık bir turun bana göre olmadığını ve interrail yapmam gerektiğini bir kere daha anladım! Turlarda paranızı veriyorsunuz, uçak biletlerinizi, otellerinizi, şehir içi ulaşımınızı onlar ayarlıyor. Tam aileye güven veren bir şey. Evet güvenli, ama maceracı ruha ters. Ben istediğim şehirde istediğim kadar kalmak, elimde harita bir yere ulaşmaya çalışmak, kaybolmak, bir sokakta saatlerce oturmak ve herhangi bir yere bağlı kalmadan doyasıya özgürlüğü hissetmek isteyenlerdenim.
     Döndükten sonra tecrübelenmiş ve daha da cesaretlenmiştim. En yakın arkadaşlarımdan Elif de yurt dışına çıkmayı çok istiyordu ve onunla interrail planı yapmaya başladık. Facebooktaki Interrail Türkiye grubuna üye olduğumuz için bizim gibi pek çok insanın interrail yaptığını biliyorduk. Oradaki insanların tecrübelerini okumak, sorular sormak ve bilgilenmek – bilgilendirmek açısından çok ideal bir grup. Rotamızı belirlerken benim gittiğim şehirleri çıkarttık ve defalarca şehir değiştirerek yaşadığımızı tatlı karasızlıklardan sonra Barselona – Nice –Milano –Prag –Viyana- Budapeşte şehirlerinde karar kıldık.  15 gün içinde 5 gün kullanımı olan flexi bileti satın aldık ve yola çıktık. Gitmeden hostel rezervasyonlarımızı yapmıştım. Uçağa bindiğimizde hala inanamıyorduk. Aylarca hayaller kurduğumuz, instagram sayfalarında birbirimizi etiketlediğimiz, burada bunu giyeriz, şunu yeriz, onu içeriz gibi sohbetlerden sonra hayalleri gerçekleştirme zamanıydı!
     Bu 15 günlük interrail maceramızda neler yaşadık neler… gülerek hatırlayacağımız bir sürü mutlu anı biriktirdik. Sabahtan akşama kadar yürüdük, yorgunluktan geberdik, Viyana ve Budapeşte’de metrolara kaçak bindik, tren garlarına koşa koşa yetiştik, interrail yapan bir sürü kişiyle karşılaştık, arkadaşlar edindik, Mcdonaldsta kahvaltı yaptık (üzülerek söylüyorum),uykusuz kaldık, Nice saldırısından dolayı panikle rezervasyonumuzu iptal edip 4 tane tren değiştirerek Milano’ya varmak için bir gün boyunca yolculuk yapmak zorunda kaldık, İngilizce konuşmayan Fransızlardan bir kez daha nefret ettik, Viyana’da gecenin bir yarısı çok susayınca gittiğimiz dükkandan su diye soda alıp içerken sövdük, Budapeşte’de hayatımızda ilk kez yılan sevdik! Birbirimize hep destek olduk ve bir kez bile tartışmadık. İyi ki onunla yola çıkmışım dedim.
     Döndüğümüzde birbirimize sorduğumuz ilk şey, bir dahakine nereye gidiyoruz? Sorusuydu. Bu işe bulaşmıştık artık. Instagram’da birbirimizi etiketlediğimiz fotoğraflardaki  o ülkelere gitmiştik, sevinçten çığlık çığlığa birbirimize sarılmıştık, beraber kurduğumuz hayalleri, beraber gerçekleştirmiştik. Ve bu sadece başlangıç olacaktı.
     Seyahatlerim sırasında yaşadığım şeyleri az biraz anlattım ama seyahat etmenin, ülkeleri keşfetmenin, gecenin bir vakti  yatağımda oturmuş müzik dinlerken hayalini kurduğum şeyleri gerçekleştirmiş olmanın verdiği hisleri anlatmam mümkün değil.
     Yatağınıza uzanın, gözlerinizi kapatın, kendinizi düşünün. Ne yapmak istiyorum sorusunu sorun kendinize. Eğer bu sorunun cevabını biliyorsanız, ne yapmanız gerektiğini de biliyorsunuz.
     Ne yalan söyleyeyim hayat benim için sabah erken kalkıp işe gitmek, akşam eve yorgun ve mutsuz gelmek olsun istemiyorum. Ev ya da araba kredisine girmek istemiyorum. Dünyayı gezerken Honduras’ın Utila Adası’na yerleşen Reiner’in de söylediği gibi; daha fazla şey satın almak için hayatımı berbat etmek istemiyorum. Benim için hayat hep aynı kapıya çıkıyor: Dünya’ya.
     Norveç’in kuzey ışıkları, Tayland’ın tropikal adaları, Mısır’ın piramitleri, Amazon’un Yağmur Ormanları, Endonezya’nın maymunları, Ekvador’daki ekvator çizgisi, Küba’nın renkli arabaları, Arjantin’in dans dolu sokakları, İtalya’nın tarihi kokusu ve daha fazlası… Ben bunlar için yaşıyorum.  
     Elif’le şimdiki hayalimiz Kuzey Işıkları’nı görmeye gitmek. Bir kumbara aldım ve seneye kadar öyle böyle birikir diye umuyorum. Parayı hiçbir zaman bahane edenlerden olmadım. Siz de olmayın. Param yok diye sızlanmayın. Çalışın, biriktirin, gidin. Sözlerimi belki de hayatınızı değiştirmesini umduğum bir soruyla bitireceğim.

 BUGÜN HAYALLERİN İÇİN NE YAPTIN? 

                                                                                        Yazar: İlay Kara

TESTING SYSTEM

                                                           ABSTRACT
        The thesis mainly analyses the testing system on trainee teachers, the problems faced by them, the role of testing system, views about the testing system and reflections of trainee teachers. This study comprises of reflections of trainee teachers. Moreover, it examines the testing system as a teaching method and whether it is analytic, prompter or not. To investigate the problems and questions of this study, survey technique is used to collect the data. In addition, participants are chosen from different schools to reach the exact information.

          On the basis of the views of research participants, three categories are considered. It is reflected in the findings that trainee teachers have a trouble with the qualification of exams. Furthermore, data analysis states that the major factor on trainee teachers’ attribution is the achievement of testing system. Finally, the results of this research study indicate that testing system can brush up the knowledge, make them qualified teachers and regrettably cause lack of motivation.

Key Words: Washback Effect, Motivation, Analytic, Qualified
                                                                                    
                                                                                                 Hasan Doğukan İNCE

Aim Of the Sample Study :  The aim of the study is to determine students’ reflection about the testing and seek an answer about the washback effect.


TESTING SYSTEM ON ENGLISH LANGUAGE TRAINEE TEACHERS
                                                                  TEST
          According to Sheng-ping & Chong-ning (2004), tests are the main sources of both teachers and students to get feedback, which enables them to reflect on their teaching and learning activities.

                                                       WASHBACK EFFECT
          Cheng & Curtis (2004), define the term “washback” or “backwash” as “the influence of testing on teaching and learning”. It means that both positive and negative effects of exams on learners is called “Washback/Backwaash”.
Positive Washback Effect: Favourable
Negative Backwash Effect: Adverse



STATEMENT OF THE PROBLEM

1.      HARMER’S IMPORTANT SPEECH AT 2015 ONLINE TOBELTA CONFERENCE

 About the Test and Teacher

·         Tests don’t measure the creativity and testing is only a snapshot. On the other hand, Teacher should love tests but they shouldn’t be testophile tests can be motivator. Tests tell us where students are. ”A test if it’s well done will tell you how well your students have done.”
·         Tests are getting better. “The Pearson test of academic English is bloody wonderful. I’m saying that because I believe it, not just because they pay me.” The designers claim that their speech-recognition software evaluates speech “as reliably and accurately as any human being can. And I have no reason to doubt that, because the research behind it is er.., er.., massive.”
·         Lots of tests are bad. If you want to change testing you can moan or do something; so learn about tests and do something. 

         At the second presentation, Harmer spends the rest of the hour variously stating the view that teachers need to become “test literate” experts in the field of testing. At one point Harmer says that teachers need to know about concepts of validity, reliability, and test item types, and at another point he says that knowledge of the two “profound concepts” of content validity and construct validity is vital if teachers are to “get inside the test.”

2.      GENERATION
         Since the tradition of the system will be passed down, testing system needs to be changed. Teachers should know more about the tests in order to use them correctly.

3.      LEARNING&TEACHING FOR THE TEST
        For our teaching system, as a general opinion is that the tests are the success criterian. Because of this, many teachers teach for the test and many students learn only for the tests. These learning&teaching is efficient for the short term. However; For the long term, they both don’t learn&teach anything.

                                     METHODS AND TEACHNIQUES
·         Survey technic is used to collect data and survey comprises of 20 multiple-choice question.The answers consist of three categories as agree, neutral and disagree.
·         Data was gathered from ELT students from 22 different universities in Turkey .The age avarage of participants is  22 and 64% of them are women and 36% of them are men.





RESULTS&FINDINGS
Questions                                                           Agree        Neutral    Disagree
                                                                             f - %         f - %             f - %
1) The content of exams shows
parallism with the subjects taught                      43-86%      5-10%          2-4%
in classes.
2) There is enough practice for                           16-32%       28-52%       6-12%
exams in classes before exams.
3) The distribution of easy and                           24-48%      18-36%        8-16%
hard topics is equal in exams.
4) Instructions and explanations                         35-70%      12-24%        3-6%
about questions in the exams are
very clear and they help me
understand the questions.
5) Frequency of the exams is          
beneficial for me in terms of                               24-48%      18-36%        8-16%
seeing my level and weaknesses.
6) We are given enough time to                          29-58%       15-30%       6-12%
complete the test.
7) I generally get the marks that                         19-38%       26-52%       5-10%
I guess in the quizzes.
8) Our instructor hands out our
papers after the exams and gives                         7-14%          8-16%         35-70%
us feedback about our incorrect        
and correct answers.
9) To be given feedback about the 
exams provides positive impact                           43-86%       5-10%          2-4%
on my learning.
10) We practise the topics that we
find difficult after the exams.                                11-22%       17-34%       22-44%
11) My lecturers care about the      
grammatical knowledge in exams.                        18-36%       19-38%      13-26%
12) Exams help me learn the                                 7-34%        19-38%       14-28%
topics
that I do not know or
misknow.
13) Exams are analytic.                                         19-38%       23-46%        8-16%
14) Exams are reflective that I
can understand what I should                                25-50%       14-28%      11-22% 
study more.                               
15) I feel anxious while I am                                 12-24%        18-36%        20-40%
reading the questions.
16) Exams are predicated on
production t
hat I have to                                         27-54%        15-30%        8-16%
i
nterrelate the topics and        
create untypical answers.
17) I am eager to learn after the                              9-18%      25-50%        16-32%
e
xams.
18) I take dislike to learn after                                7-14%       27-54%       16-32%
the exams.
19) Exams are an obstacle to                                   8-16%        18-36%       24-48%
learn.
20) Exams are good                                                17-34%        25-50%       8-16%
feedback to learn more.

                          STUDENTS’ FEEDBACK ABOUT THE EXAMS
           40 % of the participants say that exams are well qualified and prompter in learning process. On the other hand; 60% of them indicate that the exams are predicated on memorisation,  not prepared analytically. In addition, They notice that they study to pass the class and their teacher does not give feedback about the exam and faults.

                                                         DISCUSSIONS
         The only aim is to increase the favourable washback effect.
         Both qualitative and quantitative findings show us exams are not used in original purpose. I support the testing on learning and believe that exam is one of the teaching methods&techniques. By the way of exams, learner can know what they learn, where they make mistake and how they can handle the problem.
         On the other hand one thing that shouldn’t be ignored is they can also dread to test. That time; having fun and ignoring the test come into play. But, in general, as teachers we should motivate them and develop the useful and efficient exam to use it correctly and by giving feedback.
     To sum up, Exams are the most useful technique in learning process as long as they are used relevantly.


REFERENCE LIST
     Harmer J. (2007). The Practice of English Language Teaching (4th ed.). Harlow: Longman.
     Sheng-ping, T. & Chong-ning, X. (2004). On washback of testing to general English education. Paper presented at the Fourth International Conference in ELT, China., (Köktürk)
     Cheng, L., & Curtis, A. (2004). Washback or backwash: A review of the impact of testing on teaching and learning. In L. Cheng, Y. Watanabe, & A. Curtis (Eds.), Washback in language testing: Research contexts and methods (pp. 3-17). Mahwah, NJ: Lawrence Erlbaum Associates, (Köktürk)
      Köktürk S. (2015). Washback effects of examinations on teaching and learning English in Gazi University
Preparatory School, 20(03), (3-9)